27 Şubat 2010 Cumartesi

sencer abi

mağaza etrafında dolaşan bir yaşlı insan vardı. ön tarafta ilk gördüğümüzde dikkatli olalım, "nedir bu adam necidir" diye. murat gidip konuştuktan sonra adamın zararsız olduğunu öğrendi. ertesi gün gelip bizimle konuştu bu saçı sakalı birbirine girmiş 70 yaşındaki insan. yanında bir taşıma aracı var, üstünde büyük çantalar var, eşyalarını yanında taşıyor, bildiğin evi barkı yok imajı veren birisi.

aslında evsiz mi olduğunu yoksa söylediği gibi hastanedeki yeğenine bakmak için mi öyle seyyar gezdiğini öğrenemedik. adam galatasaray lisesi mezunu, parmağında yüzük var, zamanında devletin ismini söylemeyeceğim bir biriminde çalışmış. bakanlıkta sanırım. inanılmaz kültürlü, bilgisi çok, konuşması sıkmayan bir insancıl insan. neyse; artık etrafta gözükmüyor, ya öbür dünyaya yolcu oldu, ya da mağaza etrafından yönetimin talimatıyla polis tarafından uzaklaştırıldı. garip bir anı işte..

ah iki katlı

yanlış otobüse binmişim. ah o çift katlı beni yaktı, sen misin sormadan binen. yan yola girerek beni uzaklara götürdü. kısa sürede fark etmem sonucu kurtardım. indikten sonra geri yürüdüm, yürüdüğüm yollarda kimse yok, in cin top oynuyor, bulunduğum semt ıssız sanayi. benzinciye kadar çıktıktan sonra hemen otobüse yakaladım allahtan.

16 Şubat 2010 Salı

Ben bende tutuklu kaldım

Yazamıyorum, çizemiyorum, üretemiyorum, hissedemiyorum. bu ne ızdırap... kendinden gelmesi lazım, çekip çıkaracağım yeri bilemediğim için. bekliyorum gelmiyor, bön bön bakıyorum.

caddeler, sokaklar, ışıklar, donuk insanlar. gerdiriyor beni hissizlik, karşıya fırlatıyor. sonsuz ayna efekti misali, kendime geri düşüyorum.