23 Mart 2015 Pazartesi

Rüya 24.03



Bir efsaneydi, efsaneydi senle beraber olmak. Evet bugün bir rüya gördüm akıllara zarar. Rüyaları çok saçma bulmakla beraber hep şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum. Ben şimdi sayısalda feciyim, dersleri adam gibi kafam almadı. Bu mına koduğm beyni rüyada eşsiz detaylı sahneler yaratırken nasıl oluyorda bi matematiği öğrenemiyor. Birşey okuyorum unutuyorum. Kendi istediği gibi çalışan bu et parçasını kınıyorum amk. Şimdi rüyama geçeyim:

Muhasebe, ticaret, dekorasyon bilimum inşaat işleri yapan bir firmada çalışır buluyorum kendimi. Bi proje geliyor önümüze. Milyon dolarlık bir iş; siemens'e yapıcaz. Projeyi yapacak adamı dışarıdan tutmuş şirket. Adam iş bitirici. Oturuyoruz proje hakkında konuşuyoruz adamla. İş esnasında yüklü mal ve para transferleri söz konusu olduğundan ben adam silahlı polis koruması istemesini tavsiye ediyorum.

Adamla beraber siemens merkezine gidiyoruz. Neyse işte giriş filan yapıyoruz. Bir cihazlar, bir hybrid bilgisayarlar, bir otomasyonlar. Merkez bir uzay üssü. Genel müdürle tanışıyoruz. Ben merkezde yapılacak yenilikleri anlatıyorum adama. Yeni alınacak cihazlar, maliyet, duvarda kullanılacak renk kodları bile defterde çizimle mevcut. beyaz, mavi ve koyu mavi tonlarda bi tasarım. Neyse işte adamlar ses sistemi de istiyor. Ses sistemi internete ve ana bilgisayara bağlı olacak, yazılan disk imajları anında kalıp olarak diğer merkezlere veri aktarımı falan fıstık. Görüşme bitiyor, merkezden yola doğru yürürken adam elime 5000tllik banknot sıkıştırıyor. tek banknot ama. Tam o esnada uyanıyorum rüya içinde elime bakıyorum para yok. Bir küfür etmişim bir küfür etmişim.

Tekrar siemens merkeze gidiyorum ertesi gün. dev bir ekran var gördüğüm rüyayı ekrana kayan yazıyla yazıyorum tüm bina görsün diye. Bu sefer yine bir genel müdür geliyor klavyedeki kaptma tuşuna basarak "yeter bu kadar" diyor. Diyorum "bakın böyle bi proje vardı filan falan". "tamam sen hazırla gerekirse biz ilgileniriz" diyor. böylece rüya başka mekanlara geçerekten devam ediyor.

Şuraya bak blog'a yıllardır yazmamışım. Nasıl da modası geçmiş blogspot'un belli değil.

30 Ocak 2011 Pazar

Viretta




-aklıma her geldiğinde 90ları özlüyorum. cep telefonunun olmadığı, sabit telefondan arkadaşlarla randevulaştıktan sonra buluşulan zamanlar.
eskiyi yad etme geyiklerine pek girmek istemiyorum. eski hissiyatı arada koymuyor değil.

-üstteki girizgâhtan gelmek istediğim nokta şudur ki; bugün uzun saatler tekrar nirvana konusunu inceledim.kurt cobain'in ölüm haberini o akşam taksim meydanındaki dev ekrandan okumuştum.sanırım ortaokul 3 zamanlarıydı. daha sonra lisede nirvana grubu ile tanışıp, günlerce deliler gibi nevermind albümü dinleyeceğimi tahmin edemezdim.
her ne kadar diğer metal gruplarına da sarmış olsam; grunge müzik benim gençliğimin artı aşkıdır.

-internet dökümanlarının artması ve sitelerin gelişmesiyle artık daha fazla dosya bulabiliyorum araştırma için.
bugün kurt'ün ölümü ile ilgili ne kadar olay an'ı videosu, fotoğraf varsa izledim. röportajları izledim, şarkılarını dinledim, hayat hikayesini tekrar okudum. en güzeli ise seattle'daki evinin fotoğraflarını hayatımda ilk defa görmüş olmam.
evin önündeki yeşil alanda eski bir bank var, üzerine hayranları tarafından tek tük çiçek bırakılıyor, tahtasına yazılar ve isimler kazınmış.
bu his de aynı youtube'dan sepultura 1992 finlandiya konserini izlemek gibiydi. ben o zamanlar başka birşeyler yaparken, sonradan sevdiğim gruplar
dünya'yı sallamaktaymış. son zamanlarına değil de o zamanlarını görmek isterdim. nasıl ki grunge'ın en gözde olduğu dönem duman vokalisti kaan seattle'da yaşamışsa.

-hayatta pek bir aktivitem yok. asosyalliğin dibine vurdum. içimi blog'a dökmeyip ne yapayım? yaş ilerledikçe arkadaşlar bir yana dağılıyor. zaten işsizsen evde çooooook vakit geçirmeye başlıyorsun.
son birkaç gündür bilgisayara bak/yat/kalk/yemek ye/tekrar bilgisayara bak şeklinde bir döngüdeyim misal. midem baya kötü, gastrit krizleri yüzünden 5 kereden fazla acillik oldum.
kullanmadığım ilaç kalmadı. mide fıtığı yüzünden olabilir. öyleyse bir ameliyat gerekebilir ileride. kurt cobain'in de mide acıları çektiğini bugün öğrendim. röportajında "neredeyse intiharlık bu acılar"
şeklinde yorum yapıyor. benim ülserim yok ama en azından benzer duyguları yaşamışız. neyse blog sonra yine görüşürüz.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Phenomenon

Kısa zaman önce aklıma gelen bir konu hakkında, kısa paragraflar ve fotoğraflar ile bir gönderi hazırlamak istedim. Bu hazırladığım gönderi aynı zamanda bir toplama özelliği taşısın istiyorum ki; en sevdiğim vakit öldürme uğraşısıdır bilgisayar ve internette.

Konumuz metafizik, psişik fenomenler ile alakalı. Birkaç tanınmış şahıstan burada bahsedeyim. tabi bu şahısların yaptığı gösterileirn gerçekçiğili ayrı bir
platformda tartışılabilir. "gerçekten de süper güçleri var" şeklinde kesin bir cümle kurmuyorum. evet sıradan gidiyorum:

' Ninel Sergeyevna Kulagina '

1926 – 1990 yılları arasında yaşamış, rus vatandaşı, Video kayıtları da bulunan bu bayan başlı başına bir fenomendir. Nina sinirlendiği zaman etrafında nesnelerin hareket ettiğini farketmiş ve yeteneğini
keşfetmiştir. metaller bir yana, cam fanus içinde bulunan kibritleri de oynatmaya başarabilmiştir.



-

'Svein Rygh'

Norveçli bu bayın "budstikka" adlı kanalda, canlı yayında bir şovu kayıtlı. beyin gücüyle kaşık büküyor. enteresan...






-

'Natasha Demkina'

Rusyalı Natashanın yeteneği, xray gözlere sahip olması. karşısındaki insanın organlarını görebiliyor, hastalığını teşhis edebiliyor. discovery channel belgesel hazırladı bu konu için. bilimadamlarından oluşan bir heyet gözetiminde yaptığı teşhislerin hepsi doğru çıkmış.



-

'Ingo Swann'

Durugörü(teleoptik) yeteneğine sahip amerikalı. uzakta, kapalı bir mekanda olan nesneleri görebiliyor, o mekanda gezebiliyor. ABD'nin ingo'yu soğuk savaş döneminde sovyetler birliğine karşı özel bir birimde kullandığı iddia edilir.








-

'Peter Hurkos'

1911-1988 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadı ,psişik dedektif olarak ünlüdür. Faili meçhul cinayetler üzerine çalışmalar yapmış olan peter, zihninde televizyondakilere benzer resimler gördüğünü söyler, hangi nesneye dokunursa onunla alakalı bir görüntü görüp anlatabilir. Aynı zamanda bu yeteneğini şovmenliğe dönüştürmüş ve televizyon şovları hazırlamıştır.





-
'Aziz Alphonsus Maria de Liguori'

1696-1787 yılları arasında yaşamış karakter. iddiaya göre 1774 yılında derin bir trans halindeyken, yol hesabıyla 4 gün uzakta olan 14. papa clement ile 11 kişinin şahitliğinde aynı anda iki mekanda birden bulunarak Bilokasyon yolu ile görüşmüş.








-

'Edgar Cayce'

1877-1945 Kentuck doğumlu Amerikalı ünlü medyum. Kendisine gelen hastalara Trans ve hipnoz halinde iken tedavi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini tarif etmiş. Bir seans sırasında da "Codiron" adında bir ilaç yazdırmış ve ilacı yapan firmanın adresini vermiş. Telefon edildiğinde ilaç firması şaşırmıştı, "nereden duydunuz? formülü yeni bitirdik ve ismini yeni koyduk" diyorlarmış. (wikipedia)






-


28 Ekim 2010 Perşembe

İs-ti-fa! 10.2010


3 Ay dayanabildim, bu işten ayrıldım, başka iş bakacaktım ki yine aynı sektörde bir iş tanıdık vasıtasıyla ayarlandı sanırım. görüşme olumlu geçerse ....... konaklarında nöbet tutacağım. bu sektörden birgün kurtulur, adam gibi iş bulursam buraya yazacağım büyük harflerle.

Orduda psikolojisi bozulmuş emekli bir başçavuşla çalışmanın da zor olduğunu tecrübe etmiş oldum. orduda görev yaptığı zaman zarfında etkilenip kendini kaybetmiş insanlar da var, hiç etkilenmemiş sivile adapte olabilen insanlar da var. şu konuya da değinmek isterim: çalıştığım bir işe yarasa; zaten maaşı alana kadar yol, yemek, ihtiyaç derken aynı miktarda harcama yapıyorum! düşük maaşla çalışmak ancak günü kurtarıyor. ne gelecek kurabildim, ne iş, ne evlilik...hayat böyle gelip geçecek işte, üçkağıtçılara güzel bu dünya; babadan zenginlere güzel.

8 Ekim 2010 Cuma

Kış'a Girerken

Avm projesi temmuz 19 gibi bitti. Koskoca insanlar; yani arkadaşlardan bahsediyorum, hüngür hüngür ağlayan oldu. proje bitiminde köprü altında proje müdürü dahil güzel bir içtik, kafam bi dünya oldu, saolsun ekip 1 eve attı arabasıyla ve bir devir daha tarih oldu hayatımda. Alışveriş merkezinde çalışmadım demem artık. İş bittikten sonra hemen başka bir iş buldum, 2 ay sonra bu işyerinden de ayrılıyorum. Pek güzel anım yok kusura kalma blog. Eski çalıştığım yerdeki ortam acımasız da olsa daha arkadaşçaydı. bu yeni yerde cahil cahil adamlarla çalıştım, haddini bilmezler çok can sıkıyor abi.

Yeni iş bir siteydi, inşaat halindeki istanbulun en büyük site projelerinden biri. Siteye bağlı bir görevli olarak girdim işe. Çamurun içinde 2 ay geçirmiş bulunmaktayım. Baret yazın kafayı su gibi terletiyor. Bu şantiyede taşeron firmalar, harfiyatçılar, altyapı şirketi, iş güvenlik, ince ve kaba işe bakan ayrı firmalar, izolasyoncular, kalıpçılar, elektrikçiler, ya ne ararsan var büyük bir şantiyeydi işte. Onlarca mühendisle, teknikerle, ev sahibiyle yüzyüze gelip kısa süreli tanışma imkanı buldum. Yaz aylarında o sahada sağa sola koştururken arada sürekli buz gibi soğuk su içtiğim için boğazım tarihin gördüğü en beter iltihaplanmayı yaşadı mesela, 2 ay zarfında 2 defa hasta oldum.

Kısa süre içinde 2 müdür gördüm. İlk müdürden Bahsetmek istiyorum. Ordudan emekli bir başçavuş emeklisiydi, ordunun katı disiplininden etkilenmemişti, bizimle arkadaş oldu, harbi konuştu, açık sözlüydü, soğuk kanlıydı, hafiften kafadan kırıktı hehe. Umarım yolu açık olur. Kendisini sevmiş olmamızın tek nedeni yeni gelen mahkeme duvarı suratlı müdürdür tabi...Gelen gideni aratır demişler. Taşeron firmaların ödeme tarihleri, çek olayları yüzünden işe ilk girişte 50 gün bekliyosun maaş için. 2 Ay sonra ancak maaş alabildim, canıma tak etti tabi çıkıyorum.

İşe gidiş geliş yolu berbat bir yol, pis dere filan akıyor, istanbulun dışı yaaa! fare, kurbağa filan gördüm işe gidip gelirken. tıka basa araçta gidip geldiğim zamanlar olabiliyor. ufaktan bir çile çektik hani benden söylemesi. Tekrar yazacağım blog, görüşürüz.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Mia Wasikowska yaktın beni

hayali bir karakteri canladıran film yıldızına platonik aşk duymak. saçma di mi?... neyse; kaşına gözüne kurban olduğum. filmde çok tatlısın işte, reelde normal bi' insan.

18 Haziran 2010 Cuma

kokteyl fıçı

uzun zamandır yazmıyorum. özet geçiyorum hemen.

- 3 aydır gecede çalışıyorum, geçenlerde az kalsın salak bir mağaza müdürü yüzünden kovuluyordum. özel sektör çok acımasız, şutlarlar hemen anlamazsın.

- şemsiyeyi bulan arkadaş! mekânın cennet olsun. buradan ilk kullanan mezopotamyalılara ve günümüzde yaygınlaşması için çabalayan Janas Hanway amcaya teşekkür ederim tekrar.

- az sonra 4. kutu biramı açacağım

- kafa güzelken müzik iyi gidiyor. onun dışında kafam şişiyor dinleyemiyorum artık.

- ninecik yaşama veda etti ayrıca aynı zamanlarda barış'ı genç yaşta kaybettik; her ne kadar birkaç aydır tanıyor olsam da...aklım almıyor, lütfen birisi bana izah etsin. birkaç saat sonra "artık o yok, aramızda değil" nasıl oluyor?! mekânınız cennet olsun.

- ünlü olan nasıl oluyor? zengin olan nasıl oluyor? bize bu sönük hayat niye..

- tv dfizilerindeki gerizekâlı dialoglar yüzünden insanların giderek çirkefleşmeye başladıklarını düşünüyorum. toplumun yapısıyla oynuyorlar. birkaç sene sonra kimseden insanlık beklememek lazım. mad max filmindeki gibi bir dünya bizi bekliyor olacak.

- çemberin dışında kaldım.

- youtube ip numaralarını banladılar. sansürcü zihniyet tadı yok mu? var mı? her organ ampülün elinde ne yapsa yasal tabi.

- yalnızlık ömür boyu. (mfö'ye selamlar)