13 Aralık 2009 Pazar

Avm

Yakında işyerinde 3. ay dolacak, işe girdiğimden beri çalışma arkadaşı olarak tonla insan girdi çıktı, bunun yanında hergün yüzlerce kişiyle muhattap olduğum bir mekandayım. Her çeşit insanı bir arada görmek... her gelen yeni insan kapalı kutu, ne davranış sergileyecek bilemiyorsun. iyi kalpli teyze, şirret bacı, agresif varoş abi, aile babası, sorunlu ergen, manken gibi rus kadın, yardımsever nine gibi türünü saymakla bitiremeyeceğimiz insan mekanımızı ziyaret etmekte.

Bir sürü dükkan var. her dükkanın en az 3, en fazla 6 çalışanı var felan. işlerin aksamaması için dizginler çok sıkı tutuluyor, personal her an kontrol altında.

Profesyonel Çalışma hayatında da torpil adlı jokerin kullanıldığına tanıklık ediyorum. Patronu tanıyan işe giriyor, patronu tanıyan daha rahat bir konumda vazifesini sürdürüyor. Bariz şekilde ülkede işler cemaat şirketi, aile şirketi, tanıdıklar etrafında dönüyor. veya .ötünü silmeyi beceremeyen insanların yüksek makamlarda olduğunu görüyoruz. 2 üniversite bitiren kızcağız boşuna gül abimizin yolunu kesmemiş.

İşyerinde çalışanlar arasında dedikodu ve entrika dönüyor, hiçbir çıkar elde edemeyecek olduğu halde kuyu kazanlar filan var anasını satim.

neyse...umarım biraz uzun çalışırım da ihtiyaçlarımı karşılarım. malûm kriz var bayadır, bu dönemde iş bulabilmek mutluluk verici.

15 Eylül 2009 Salı

emre bey'in babası, oğlu ve torunu :)


Emre KONGAR'ın "Babam, Oğlum, Torunum" kitabını okuyorum, Kitabı yarıladım neredeyse.

Emre KONGAR hakkında insanların yaptıkları olumsuz eleştirileri okudum sitelerden, yani adam bir sakalı yüzünden sevilmiyor herhalde; gayet normal, açık ve anlaşılır dille yazan bir akademisyen. Ne bekliyorlar insanlardan?

Kitapta ilginç anıların olduğunu görünce iyice merak ettim ve yarıda kesmedim kitabı. Eski Türkiye'de neler olmuş. Eski insanlarımızın usül, edep, görgülerinin hakkında tazeleme yapmış oldum. Emre KONGAR'ın, vapurun en arkasına gidip köpükleri izlemesinde, arabalı vapurun üstünden aşağıdaki arabaların çatısını izlemesinde, muhallebi pişirilen tencerenin dibini sıyırmasında kendimden birşeyler buldum. Bir akademisyenin ağır bir üslup kasmayıp böylesine samimi bir anlatımı olması da ayrıca hoşuma gitti.

Bu kitap bitsin sanırım Halil İNALCIK ile söyleşi kitabına başlayacağım.

10 Eylül 2009 Perşembe

hayat artık saman tadında


- Deneme sürecinde olduğum iş olayı yalan oldu, "aa ne güzel ofis profesyonelleşmiş" dediğim iş yeri çok saçma sapan biryer çıktı. İnsanlar iş ile uğraşmaktan çok patronculuk oynamak, laf sokmak, ayar vermeye çalışmak, entrika döndürmek gibi şeylerle daha çok vakit geçiriyorlar. Türkiye'de kendi kendine bişeyler yapıp iş kurmuş, büyümüş orta düzey eğitimli insanların profesyonelce yönetmekten aciz olduğunu gördüm, ayrıca genç yaşta ufak bir işletmeye ortak olan şahısların sabancının evladı havasında gezmesine hayret ettim. görmemişlik kötü şey... Neyse deneme süreci boyunca ofiste iyi bir arkadaşım oldu, en azından onunla tanışmış oldum.

---

- Hayatımın en güzel yılları, doğduğum zamandan 1999 senesine kadar olandır. 99 depremiyle ne psikolojik sağlığım kaldı, ne hayat eski gibi oldu.

kocamustafapaşa semtinde oturduğumuz zamanlardan bir anı gelir aklıma mesela: Kahvaltı masasında oturmuşuz yazın, sıcaktan tereyağı eriyor! işte bu olay bana çok mühim gözükürdü, hayatı hep keşfetme aşamasında olduğum için her tanık olduğum enteresan olay bende güzel hisler uyandırırdı.

Sonrada gördüm ki hayatta bi bok yokmuş, hele parasız bi soydan geliyosan sürün babam sürün.

En güzel yıllar çocuktan gençliğe, sonrasında insanlar değişiyor, hayat acımasızlaşıyor.


27 Temmuz 2009 Pazartesi

günlerden sıcak, yaz haftası


eskiden çalıştığım bir sektör dergisinin grafikeri tatile çıktığı için 2 günlük bir yardımda bulundum eski patronuma. dergiye mümkün olursa girme durumum var, belki... akşam arkadaşımla buluştuk, ritim pubda oturduk günbatımı eşliğinde sohbet felan. izmirden bir fotoğraf evine staja gelmiş. sohbet esnasında türkiyeye %99 benzeyen bir bulut farketti gökyüzünde bir süre onu izledik hayretle.

anlaşabildiğim ve konuştuğumda anlayabilen bir insanla beraber birkaç saat geçirmiş olmak paha biçilmez bir keyif, anlaşamadığım bir sürü insan dolu etrafım çünkü. neyse işte hayat çoğunlukla tatsız, sütaş ayran filan.

11 Haziran 2009 Perşembe

Avşa




ilkokuldayım, 80lerin sonunda 90lara yaklaşırken bir yaz vakti 15 günlüğüne avşaya tatile gittik. fotoğraflara bakınca "ben miyim bu velet" dediğim zamanlar demek ki; taaa eski... avşaya bir takayla gidiyoruz, inince iskelede "valizleri taşırız abi, ucuz." diyen gençler var. eski avşa otelinin arkasındaki karadut pansiyonda bir oda bize bir oda teyzemlere buluyoruz. denize koşarak 30 saniye mesafede beyaz boyalı büyük bahçeli bir pansiyon.

o kısa zamandan unutamadığım şeyleri kısaca buraya dökmek istedim kalmasın! içimi döksem blueray yetmez ayrı mesele.

* otelin sağ tarafında, merkeze doğru ilerlerken gece vakti arabadan yediğim yarım ekmek arası soğanlı köfte. meğer küçükken insana o ekmek dev gibi geliyormuş.

* sırtımıza 80lerin garip renkleri hakim olan hırkayı dolayıp sahil boyunca yaptığımız yürüyüşler.

* pazarda her akşam tekrar tekrar ayşem şarkısını çalan yaşlı esnaf amca.

* avşa otelinde sabahlayıp alem yapanların arasına dalıp dans etmek.

* pansiyondaki çocuklarla toplanıp yapılan garip sohbetler.

* çocuk haliyle o kısa sürede bile insanın yaz aşkı bulabilmesi

* yaşlı başlı gerdan kıvırıp, göbek atıp plajda satış yapan lokma tatlıcısı.

* öğle vakti otelin çatıdaki su deposunun patlayıp sokağa akması. hem suyun hem ağaçların altında 5-6 çocuk dönerek ve çığlık atarak ıslanmak.

* dönüş sabahı hüzün basmışken adanın açıklarından geçen yabani yunus sürüsünü izlemek.

...eh işte avşayı görenler için normal ama çocuk hafızasından çekip çıkartılınca lezzetli olan bikaç anı işte. tekrar takayla dönerken fırtınaya yakalandık! gemi bir batıyor bir çıkıyor, insanların yüzleri bembeyaz. tek eğlenen çocuklar haliyle.


7 Haziran 2009 Pazar

2009 yazına girerken


- birbirine sarılan genç çifti "burası sevişme yeri değil" diyerek tokatlayan iett şoförü haberiyle midem kalkıyor.

-midemde sorun var. çok gaz yapmakta, hazımsızlık ve strese bağlı spazm var. hayatımı mahvetmiş ve psikolojimi bozmuş olmakta kendisi.

-bu dünyaya yalnız geldim işsiz gidicem herhalde

-ekonomiyi hiç sormayın çok fena uuuuv.

-facebook ve farm town ile haşır neşir olmaktayım. sanal alemle akraba oldum.


24 Mayıs 2009 Pazar

kaptanın çakmağı

ben doğduktan sonra bir süre yaşadığımız 3 katlı bir apartman var.
dedem ve amcalar ortaklaşa girişmişler, halâ mevcut bir mekan. geçenlerde alt kattaki dairelerde tadilat yapılmıştı, babam eski tahtaların arasında dedeme ait bir çakmak bulmuş, rahmetli dedem ömer kaptanın çakmağı... 21 senedir bu günü beklemiş çakmak... aşağıda fotoğraflarını görebiliriz.

6 Nisan 2009 Pazartesi

Hüseyin N'aaaber?


-Ben uyurken USA başkanı Obama Türkiye'ye gelmiş. televizyonu açtım, yollar kesilmiş, insanlar 3 km yürüyerek işlerine gidiyolarlar, sokaktaki vatandaşın obamaya sövdüğü kesin. 

-Körler sağırlar birbirini ağırlar. dışarıda ayrı bir dünya var, köşklerde evcilik oynuyor politikacılar.

-Ziyarete gelen başkan gemimiz Muavenet'i vuran Amerika'nın başkanı değil mi? Ziyarete gelen başkan askerlerimizin başına çuval geçiren Amerika'nın başkanı, ziyarete gelen başkan Irak'taYüzbinlerce kişiyi öldüren Amerika'nın başkanı. Adamlar gelip yanağımız okşuyolar, bizimkiler de bir hoşlanıyor bundan. Barrack'ı yiyen hep Türkiye afedersin. hoşgeldin başkan...

















18 Mart 2009 Çarşamba

Küçük Hayalet Kız


Önceki gün uykuyla uyanıklık arası lavabodan yatağıma dönerken zayıf bir an geldi ve seyrettiğim paranormal videoların etkisiyle; evde karşıma küçük hayalet bir kız çıkar mı diye ürperdim. ne hayaletlere inanırım, ne ölü küçük kızlardan korkarım. yatakta uykulu halde konu üzerine biraz kafa yordum. korkunç küçük kız hayeleti olgusunun filmlerden şartlandığımız için mi korkunç olduğu, yoksa başlı başına korkunç bir olgu mu olduğu hakkında.

yaşayan küçük bir kız çocuğu ip atlar, yeri gelir sessiz sedasız oturur,
çizgi film izler? korku öğesi olarak düşünüldüğünde beyinde alışılmadık bir etki yaptığını düşünüyorum. ölülerden korkmak, bilinmeyen varlıklardan korkmak, üstüne bir de yaşarlarken hiç zarar geleceğini düşünmediğimiz küçük kız etiketi gelince herhalde bu sonuç doğuyor. hayal ürünü korkunç yaratıklar dışında, yetişkin erkek ve kadın hayaleti dışında bir etkisi olduğundan söz etmek istedim.

örnek olarak:

-Lars Von Trier'in danimarka yapımı "Riget" isimli televizyon serisinde spiritualist Mrs. Drugge hastane içinde gezinen küçük kızın ruhuyla haşır neşirdi.

-Hideo Nakata yönetimindeki japon yapımı ringu filminde korkunç öğe yine sadako isminde bir hayalet kız.

-Hideo Nakata yönetimindeki "Honogurai mizu no soko kara" filminde su deposundaki bir hayalet kız anlatılır.

16 Mart 2009 Pazartesi


kimse ölçemedi iki ucun arasını.
olmakla olmamak arasında,
iyilik ile kötülük arasında,
güzellik ile çirkinlik arasında,
bilmekle bilmemek arasında,
karanlık ile aydınlık arasında,
0 ile 1 arasında.

15 Mart 2009 Pazar

Mor Sebzeler

Türkiye'de olmadığı için ne tadını biliyorum; ne fiyatını biliyorum. mor patates ve mor karnıbahar var gevur illerinde. zaten turuncu tatlı patates bile yok ülkemizde şu sıralar, Türkiye'ye bildiğimiz patates bile yeni dünyadan gelmiş oysa. şöyle görüntüleyelim morcukları:

bu da bildiğimiz mor lahana:

14 Mart 2009 Cumartesi

3 adet

son günlerde tadı damağımda kalan 3 şarkı oldu. farklı türlerdeler; hele ki yerli olanı tamamen alakasız. an geliyor müziği hissedemiyorum, müzik duvara çarpar gibi sekiyor benden, çakralarım mı açıldı nedir yine hislendi fındık dallarım. ilk gaza geldiğim şarkı

"prodigy - invaders must die" albümünden omen









ikinci şarkı erkan oğur ile İ. Hakkı DEMİRCİOĞLU'nun söylediği kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı



bu şarkı gönlümü çaldı resmen. bir annenin oğluna söylediği ninni kadar saf, bir dost kadar içten diyelim.





son olarak Trifonic - Parks on Fire

2 Mart 2009 Pazartesi

Özel Güvenlik



16 günlük özel güvenlik personeli kursu gördükten sonra dün sınava girdim. sınavı kazanırsam fotoğraftaki abla gibi üniformayla, armayla,dikkatle, sabırla görev yerinin güvenliğini sağlayacağım hayırlısıyla. sınav az daha iptal oluyordu! nüfus cüzdanım eskimiş; arka cepte taşımaktan soğuk damgası erimiş, bayan amire gel anlat derdini. "sen başkasının yerine mi sınava giriyorsun?" "bu cüzdanın fotoğrafı değişmiş" tansiyonum yükseldi abi! neyse sınavdan geçeyim de; sertifikayı alayım derim. sonrasında silahtı, ek eğitimlerdi derken güvenlik işiyle haşır neşir olacağız tahminen

27 Ocak 2009 Salı

HD videolar

Youtube HD video yayınına başladı kısa süre önce. ben HD videoları dün gördüm ve hemen "nasıl indiririm" düşüncesiyle bir araştırma yaptım ettim felan neyse..vakti zamanında microsoft sitesinden HD test videolarını indirdip izlediğimde oynatıcıların çoğu takıla takıla oynatmıştı, dün de aynısını oldu, bs player indirdim tekrardan (tavsiye ederim). 1080p çözünürlükte HD videoları izlerken gayet verimli oluyor diyerek noktayı koyuyorum.